Çınarcık Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Çınarcık Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Çınarcık Mutlu Son erdemlerini korumak için, birbirlerini görmemeleri gerektiğini söylemiş Suzanne’a. Kendilerini birbirleri için saklayacaklar, birbirlerinden başkasının olmayacaklarmış, fakat uzaktan. Bunun üzerine Suzanne işi hepten koparmayı daha uygun bulmuş. Tüm bunlar pek tuhaf, pek anlamsız geliyordu bana ve işin girdisini çıktısını bir türlü anlayamıyordum. Suzanne’ın uğradığı düş kırıklığı, küskünlüğü ve bunu alt etmek için gösterdiği çaba içime dokunuyordu. Sorbonne’da arkadaşlık kurmaya çalıştığım öğrenciler, ister kız olsun ister erkek, hiçbir şeyle ilgilenmeyen kiÇınarcıkrdi. Gürültücü gruplar halinde oradan oraya koşuşturmaktan, anlamsız kahkahalar atmaktan başka bir şey yapmış oldukları yoktu. Herhangi bir şeye ilgi duymuyorlar ve bu kayıtsızlıklarından da hoşnut görünüyorlardı. Yalnız, tarih ve felsefe derslerini izleyen biri dikkatimi çekiyordu.
Çınarcık Mutlu Son benden epeyce büyük, son aşama ciddi bakışlı mavi gözleri olan genç bir adamdı. Her vakit baştan aşağı karalara bürünürdü. Siyah elbiseler, siyah fötr şapka giyerdi. Küçücük, ince yüzlü, esmer bir kızdan başka kimselerle konuşmazdı; o kıza ise hep gülümserdi. Bir gün kitaplıkta oturmuş Engels’in mektuplarını çeviriyordu. Tam o sırada, masasındaki öğrencilerden bir grup tatsızlık çıkardı. Adamın gözleri çakmak çakmak oldu ve öylesine otoriter bir sesle öğrencilere susmalarını söyledi ki, çocuklar o anda seslerini kestiler. Bu vakasın çok etkisinde kalmışım. “Önemli biri olmak!” diye düşündüm. Ne yapıp yapmış oldum, onunla konuşmayı başardım. O günden sonra, o küçücük, esmer kız ortada olmadığı zamanlarda, mevzuşmaya başladık. Bir gün Saint-Michel bulvarında bir süre birlikte yürüdük. O akşam, kardeşime, bu davranışımın uygunsuz olup olmadığını sormuş oldum. Bunda herhangi bir kötülük olmadığını söyledi. Ben de, bu yürüyüşlerimizi sürdürdüm.
Çınarcık Mutlu Son
Çınarcık Mutlu Son gruptakilerden birinin babası olan varlıklı bir bankerin eli açıklığı yardımıyla, bir mecmua çıkarmışlardı. Fakat dergide çıkan Merakeşle ilgili bir yazıdan öfkelenen patron, yardımı kesmişti. Kısa bir süre sonrasında, dergi yeni bir adla, L’Esprit adıyla çıkmaya başladı. Pierre Nodier, derginin iki sayısını getirdi bana. Sol kanat Çınarcık Yakasılarıyla ilk bağlarıntım bu oldu. Gene de düştüğüm bataktan sıyrılmış değildim. O günlerin edebiyatının beni alıştırdığı deyimleri ayırt edebiliyordum.
Bu gençler de ruh, kurtuluş, sonsuzluk, mutluluk gibi konulardan söz ediyorlardı. Düşüncenin “somut” ve “fizyolojik” olması gerektiğim öneriyorlar, ancak bunu soyut terimlerle dile getiriyorlardı. Onlara bakılırsa, felsefe, insanlığın son umudu olan Devrimden aynı düşünülemezdi. O günlerde Politzer, “hakikat uğruna tarihsel maddeciliğin devrimden koparılamayacağına” inanırdı. Somut bütünlüğü içinde anlaşılması, herhangi bir soyutlama ara dönemi olmaması koşuluyla, idealist İde fikrine inanıyordu. Bu gruptakilerin tümü, her şeyden çok tinsel belirlemeye inanıyorlardı. Onlara nazaran ekonomi ve politikanın ancak ikinci derecede rolleri olabilirdi, insandaki “varolma duygusunu” yokettiği için kapitalizmi kabahatluyorlardı. Asya ve Afrika halklarının ayaklanmalarıyla, “Tarihin Aklın emrine girmiş olduğu”ne inanıyorlardı. Friedmann, genç burjuva Çınarcık Yakasılarının ideolojisini paramparça ediyor; onların bunalımının ve mesuliyet duygusundan yoksunluklarının çocuksu bulunduğunu ileri sürüyor ve bu bunalımın yerini yeni bir fikrin almasını istiyordu.








Son yorumlar